otohaber_logo
Haberler
MOTOSİKLET · RoyalEnfield Desert Storm
Öyle bir motosiklet düşünün ki, dikiş-nakış panayırının önünden geçseniz oradaki insanların bile dönüp bakacağı çekicilikte olsun. Karşınızda Nepal fatihi Royal Enfield.
MOTOSİKLET · RoyalEnfield Desert Storm

Hala bu taktikler kaldı mı bilmiyorum ama belli bir nesil ve üstü hatırlayacaktır; kız arkadaş bulup flört için küçük şirin köpekler alan bir tayfa vardı. Piyasa tabir edilen mekanlarda, kendi görüntüsü ve stiline hiç de uygun olmayan genç erkekler minik dostlarıyla volta atardı. Böylece bölgedeki genç kızlarla iletişim kurmanın yolu açılırdı. Aslında aynı zamanda bir nevi hayvan istismarıydı. Şimdi size asıl müjdeyi verebilirim. Bunun yerine bir tane Royal Enfield Classic 500 alın ve hem süper "cool" bir motosikletiniz olsun hem motosiklet sürüşüne doyun hem de çevreniz genişlesin!.. Neyse işin esprisi bir yana ama bu dediğimi laf olsun diye söylemedim; gerçekten erkek veya kadın herkesin gözlerini üzerine çekip, "Yahu bu ne kadar güzel bişey!" dedirten bir makinaya sahip olmak isterseniz Royal Enfield doğru adres...

Royal Enfield, kökleri İngilizlere dayanan ancak 60'lardan beri Hint markası olarak yaşamına devam eden bir motosiklet. Son derece retro bir tasarıma sahip; dolayısıyla zamansız, yani eskimeyecek bir çizgisi var. Zaten 60'lardan bu yana üzerinde değişiklik yok denecek kadar az. Teknolojik olarak da karbüratör yerine enjeksiyon, disk fren gibi temel değişiklikler yapılmış. Ana omurgası tamamen mekanik, elektronik altyapı neredeyse yok. Zaten bu nedenle Hindistan, Nepal gibi bölgelerde sorunsuz ya da kendi kendinizin mekaniği, servisi olabildiğiniz için çok tercih ediliyor. O bölgede uzun "Road Trip" yapanların öncelikli tercihi. Elbette bölgenin kültürüne, ruhuna uygunluğu da önemli bir faktör.

Bu kullanmış olduğum Desert Storm modeli ancak diğer modeller dediğimizde Continental GT hariç aslında hepsi aynı sadece renk farkları var. Motor olarak bakınca Continental GT de aynı bloğa sahip. Desert Storm diğerlerinde de olduğu gibi oldukça yoğun krom parçalara sahip. Özellikle bir top namlusu gibi arkaya uzanan egzoz çıkışı çok şık görünüyor. Klasik mono selesi hem tasarımı hem de altındaki iki yayıyla görüntüyü tamamlıyor. Rahatlık açısından da sorunsuz. İsterseniz opsiyonel olarak yolcu selesi de takabiliyorsunuz.

Selenin yüksekliği 800 mm, birçok kullanıcı için ideal bir sürüş yüksekliğine sahip. 183 kg'lik ağırlığını da hesaba katarsak, Enfield'ı bisiklet gibi rahatlıkla kullanmak mümkün. Şehir içinde kolay yönlendirilebilir hafif bir sürüş sağlıyor. Çok atletik beklentileriniz olmasın elbette ama asgari viraj kabiliyeti yine bu hafiflikle birleşince keyifli bir sürüş imkanı oluşuyor. Ancak çok düşük hızlardaki dönüş ve manevralarda motosikletin kafası pek de dengeli değil, bir yana hızlıca kendini bırakma eğilimi gösteriyor. Uzun boylu bir sürücü olarak, oturma pozisyonundan memnun kaldığımı söyleyebilirim. Bacaklarım gayet rahattı ama gidonu biraz daha yukarı almak isterdim. Lakin 1.90 boyumla sorun çıkaran taraf olarak kendimi görüyorum. Çoğu kişi oldukça rahat edebileceği klasik bir oturuşa sahip olacaktır. Ön cam takılabilir muhtemelen ama bu efsane görüntüye bence gölge düşürecektir, o nedenle "naked" ruhuyla rüzgarla çarpışmayı göze almak durumundayız.

Motor 535 cc, tek silindirli ve 27.5 HP güce sahip. Anlaşılacağı üzere rüzgarla büyük mücadeleler verecek süratlere zaten çıkamayacaksınız. Enfield'ın yaklaşık 140 km/s gibi süratte nefesi kesiliyor. O ana kadar düşük hızlarda yeterli canlılığı sergiliyor. Ancak 70 km/s gibi orta hızlarda esnekliğini kaybediyor. Peki, bunlar kabul edilebilir mi? Evet, bu motosikletin ruhuna ve fonksiyonuna ters denemez. Gelelim tek silindirli bloğun dillere destan iki özelliğine... Önce vibrasyon, maşallah Desert Storm adı gibi üst devirlerde fırtınalar estiriyor. Devirli kullanırsanız veya yüksek sürate geldiğinizde kollarda küçük karıncalanmalar başlıyor. Yani İstanbul'dan İzmir'e gitmeye kalkarsanız; Bursa'da "Ellerim nerede ya?" deme ihtimaliniz var. Hatta ben otoyolda yüksek hızda giderken dikiz aynası öyle bir titriyordu ki arkamdan Luke Skywalker ve arkadaşları geliyor sandım, yavaşlayınca fark ettim ki farı açık bir Hyundai Accent geliyormuş... Bu arada ayna demişken yan aynaları son derece verimsiz, kare olsa en azından daha iyi olabilir.

Peki, iyi haber? Tek silindirin o eşsiz, ritmik, derinden, ve maskülen çalışma sesi de bambaşka. "Bana ne vibrasyondan, zaten gazlamaya çıkacak değilim ya bununla!" dedirtiyor. Obüs namlusu egzoz da aynı şekilde alt devirlerde sanki Mozart'ın Requiem'indeki bas vokalleri andırıyor. O sesi duymak için kaç kere stop ettiriyordum az daha... Tabii ben ayarı kaçırdığım için o noktaya geldi; yoksa alt devirlerde çok başarılı alıp yürüyor. Özellikle arka olmak üzere süspansiyonlar sert sayılabilir. Ortalama yol şartlarında konforlu sürüş yakalanıyor. Frenler önde oldukça iyi ama kampana arka frenler sadece yardımcı oyuncu rolünde. Yakıt konusuna gelince kokluyor desek yeridir, enjeksiyonlu 500'lük blok 100 km'de 3,5 lt gibi bir tüketim yapıyor... Sonuç olarak çekicilikte sınır tanımayan güzel bir motosikletten bahsediyoruz. Sağlam, basit teknolojili, ekonomik. Kendi şahsına münhasır, sürmekten keyif aldığım bir motosiklet oldu. Onu o yapan özellikler arasında handikaplar da var ama sevecekseniz öyle kabul etmek zorundasınız. Ki, bu ruhu sevenler için pek de zor olmasa gerek... Bu arada Royal Enfield'ın "Himalayan" modeli pek yakında ülkemize geliyor, onu da merakla bekliyorum...

Yazı: Koray Muratoğlu

Fotoğrafla: Ersan Sezer

Diğer Haberler

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.