Ben bazı otomobillerin yaşam hikayelerini bu söze çok benzetirim. Buradaki ölüm daha çok gözden düşmek olarak değerlendirilmeli. Konumuz da bu. Bazı otomobiller var ki özellikle İstanbul'un bir dönemine damga vurup hızlıca aramızdan uzaklaşan. Yeni varlıklarını başka şehirlerde devam ettiren. Mesela bir dönem İstanbul'da özellikle de Bağdat Caddesi'ni mesken tutan, Peugeot 106, Citroen Saxo, Honda Civic ( ki aralarında hala yola devam eden model) hatta bunların GTI ve VTS versiyonları nerede? Bu satırları yazan bendenizin de bir dönem Saxo'su vardı. Şimdi o otomobilleri caddelerde ara ki bulasın. Ya da biraz daha yakın döneme gidelim. Honda'nın belki de hala değeri anlaşılmayan roadster yıldızı S2000'in caddelerdeki ömrü İstanbul'un magazin hayatında eskitilen mekanlara benziyor. Tamam hala S2000 var, fakat sokak tabiriyle "taklasızını bulmak" zor. Ya da S2000'in serüveni Mazda MX-5 gibi devam etmiyor. Çünkü bu otomobiller hızlı tüketildi. Bir dönemin en ulaşılmak istenen otomobillerinden bir anda "burun kıvrılan, gazcı otomobili" ruhuna geçiş yaptılar. Tamam MX-5, S2000'e göre çok daha sakin, daha az keyifli, daha az performanslı bir otomobil fakat yazık etmedik mi S2000'e. Anadolu takımından İstanbul'a müthiş paralarla gelmiş topçu gibi, inanılmaz sükse yaptı, gece hayatına kapıldı ve hızlıca yıldızını söndürdü. Halbuki hala S2000 için gözünü kırpmadan tüm bütçesini verecek insanlar tanıyorum.
Peki ya Volkswagen Scirocco… O da biraz hızlı ilerlemedi mi? Tekrar canlandığı yıllarda inanılmaz bir sükseyle neredeyse rekorlar kıran bu sportif ruhlu otomobil de enerjisini kaybetmedi mi? Yine pek çok kez "bu Scirocco da ele düştü" kelimesini kulaklarımla duydum. Tüketim toplumumun alışkanlıkları böyle. Önce ilk bende olsun istiyoruz ardından da herkes bizim gibi düşününce "amannnn herkes aldı" diyerek o ev parası ödediğimiz otomobilleri ruhen ve bedenen depresyona sokuyoruz. Belki de Türkiye'de klasik otomobil birikiminin olmamasın sebebi de bu. Sıkılmak. Öte yandan bir Alman, dedesinden kalan Porsche'sine binerek pazar gününü geçirirken, biz daha geçen yıl sattığımız otomobile burun kıvırabiliyoruz. Bakalım ne zaman tam anlamıyla otomobil sever bir toplum olacağız.
Volkan Demirkuşak