Merak edip, denemek için İstanbul Genoto'daki cana yakın arkadaşlara gitmiştik. Test GT'ye binmeden önce etrafında şöyle bir dolanıp yakından baktığımızda; diğer Vectra'larla olan farklar derhal belirginleşiyordu.
Ön ve arka tamponlar ve yanlardaki "etekler", gövde ile aynı renkte bütünleşmişti. Ön tampon eteklerine fonksiyonel sis farları yerleştirilmişti. Bagaj üzerindeki estetik spoiler, belli ki "şov" için değildi.
Kıvraklığın nedeninin ilk yanıtını, özel alüminyum jantlarda ve üzerindeki lastik ölçülerinde buluyorduk. Vectra'lardaki 14 jantlar, GT'de 15 ile değiştirilmiş. Lastikler 60 serisi 195 olmuştu.
GT'nin kapısını araladığımızda gözümüze ilk anda, arka koltuk üzerine yerleştirilen kafalıklar ve sunroof'un ötesinde büyük bir değişiklik çarpmıyordu. Oturduğumuz koltuğun "bucket" tipi olduğunu, gövdenizi kaplama şeklinden anlıyordunuz. Gösterge tablosundaki değişiklikleri, yavaş yavaş farkedebiliyorduk. Kilometre saati 250 km, devir saati ise 8000 turluk. Orta tabloda klimanın ilave düğmesi yanında, saat yerine bilgisayar göstergesi vardı. Kontağı açtığımızda, ön panelin kontrol sistemi ikaz lambaları bir anda yanıyordu. Koltuğumuzu ayarlarken, yükseklik ikaz lambaları da bir anda yanıyordu. Bu arada yükseklik ayarının yanısıra, ilave bel ve sırt ayarlarının farkına varıyorduk.
Üç kademe ayarlı direksiyonu istediğiniz pozisyona getirebiliyordunuz. Direksiyonun deri kaplı olması ise diğer bir özelliği idi. Gövde rengindeki yan aynaları, sol kapı üzerindeki düğmelerle uzaktan kumanda ile ayarlanabiliyordu. "İlk önce emniyet" sloganı ile üretilen Opel serisinin bu modeline de, standart olarak yerleştirilmiş gergi ayarlı emniyet kemerini kendi boyumuza göre ayarlayıp takabiliyorduk. Kaza anlarında kemerin, vücuttan kaymasını önleyen bu sistem ve arkada beşinci yolcu için bile düşünülmüş emniyet kemerlerinden dolayı o dönem Opel'i tebrik ediyorduk.
Motoru çalıştırıp yola çıkmadan önce, emniyet ile ilgili olarak satış sorumlusu arkadaşlar, lastik havamızı kontrol etmişti ve yandan çarpmalara karşı kapıların içine yerleştirilmiş olan çelik barları bir kapı kesiti üzerinden göstererek, yolculuğumuza güvence katmayı ihmal etmiyorlardı.
Sık sık durup hareket ettiğimiz şehir içi trafiğinde, debriyajın ayağımızı hiç yormadan gayet kontrollü kalkış yapmamızı sağladığına, viteslerin yumuşaklıkla geçtiğine, vites kolu topuzunun da özel deri kaplı olduğuna tanık oluyorduk.
Bir ara fırsat bulup radyoyu açıyorduk. Fevzi arkadaşım, otomatik anteni ve standart olarak yerleştirilmiş altı hoparlörü, değişik ses ayarlarını not ederken ben de, bekleme sürelerinde bilgisayarın iki koltuk arasındaki, ancak alıştığınızda bakmadan bulabileceğiniz otomatik cam kumanda düğmelerinin önüne yerleştirilmiş düğmesini kurcalıyordum. Saat, kronometre, dış hava ısısı, ortalama yakıt tüketimi ve ortalama hız yanında, kalan yakıt ile kaç kilometre daha gidebileceğiniz Almanca olarak istenildiğinde ekrana yansıyordu.
Hafif yağmurlu günde, üç kademeli silecekleri çalıştırıp, camı dörtlü fıskiye ile rahatça yıkıyorduk. Sileceklerin temizleme alanındaki ölü noktanın minimum olması, görüşümüzü çok rahatlatıyordu.
Önümüzde aniden duran aracın arkasında kaygan yolda frene bastığımızda, etkin ABS devreye girip, 4 diskli tekerlekleri kilitlemeden GT'yi rahatça durdurabiliyordu.
Bu arada ister istemez girdiğimiz ufak tefek çukurlardan daha az etkilenmemizi, 15 jantlara ve sportif süspansyona borçlu olduğumuza yoruyorduk.
Sürücü tarafındaki paspasın sol tarafı, bir kaç kez düzeltmeme rağmen düşüp pedalın altına girince, çıkarıp bagaja yerleştirmiştik.
Girdiğimiz tünelde iç lambaları denemiştik. Orta ışığın her iki yanındaki harita lambaları göz almadan yakılabiliyordu. Gösterge ışıkları belirgin ve reostalıydı. Sis farları, dağıtıcı tip ve aydınlatma alanı genişti. Kısa ve uzun farlar yeterli ancak, ülkemizin o dönem en az yağmurda bile çamurlanan yolları için gerekli far yıkama sistemi düşünülmemişti. Test yolumuza çıktığımızda ayağımızın altında kıpırdanıp duran gaz pedalına basıyorduk. Yunus bir anda neşelenip ileri atılıyordu. 16 supaplı motor, beygirlerini 5 ileri yakın oranlı şanzıman ile çok geniş bir alana dağıtmıştı. Her viteste alt ve üst devirlerde çekiş ve hızlanma çok tatminkardı. Virajlarda yere sağlam basıyordu ve "Body Roll" (karoserin tekerlekler üzerinde sağ sola oynaması) en az düzeydeydi. Ancak hızlıca girdiğimiz sol virajlarda, egzosun karoserde bir yerlere değdiğini duyuyorduk. Normal Vectra direksiyonundan biraz daha ağır olan direksiyon ile GT'nin reaksiyonlarını sportif kullanımda hissedebilmek, memnuniyet vericiydi. Önden çekişli GT'nin gücünü sert yüzeyli virajlarda dizgin altında tutabilme, biraz tecrübe ile eğlenceye dönüşebiliyordu.
Tek ve iki kişi 0-100 km. testlerinde kullandığımız bilgisayara göre, en iyi zamanımız 9.04 saniye oldu. 96.3 km/s hızla giderken yaptığımız panik frende ise ABS, sinirlenmiş yunusu 3.27 saniye sonra 41 metrede durdurmayı başarmıştı. Durduğu yerden 1 km. mesafeyi 176.1 km. hıza çıkarak 30.12 saniyede alan GT'nin performansı, bir çok "kurt görünümlü kuzu"nun yüzünü kızartabilir nitelikteydi!
Şehre geri döndüğümüzde tekrar yoğun trafiğe dalıyorduk. Bu sefer klimayı kabin içi dolaşıma ayarlayıp, kirli havadan kurtuluyorduk. Benzincide ikram edilen çay bardağını torpido kapağının içindeki bölüme koyup, motor kaputunu açıyorduk. Üstten çift egzantirikli, 16 subaplı, 1998 cc.'lik değişik motor, bütün haşmetiyle ortaya çıkıyordu. Bagaj kapağını açtığımızda Vectra'nın geniş 530 litre standart bagajını ve 3 değişik alternatifli katlanabilir koltuk düzenini görüyorduk. Koltukları indirip kaldırırken, arka koltuklara iliştirilmiş ve ne için olduğunu pek anlayamadığımız plastik kopçalardan biri kopuyordu. Bagajı kaparken, sağ arkada ilk yardım çantası için ayrılmış bölüm gözümüze çarpıyordu. İyi düşünülmüş bu bölümün boş olmasını 6500 km. deki test aracında bu çantanın daha evvel kullanılmış olabileceğine ve yerine konmasının unutulduğuna yorumluyorduk.
GT'yi geri getirdiğimizde park edip kilitlemiştik. Merkezi kilitleme, benzin ve bagaj kapağını da kilitliyordu. Tatminkar bir şekilde yunusun etrafında bir daha dolaşırken, gözümüzden kaçan arkada çekme halatı kancalarını Opel'in uzun kilometre testlerine bakınca, bu kancaların arızadan ziyade, yanlış park edildiğinde kullanılabileceğine kanaat getiriyorduk.
Sonuçta GT'yi; hızlı teknelerin önünde gitmekten zevk alan, sportif, neşeli ruhlu, aynı zamanda üzerine rahatça binip emniyetle dolaşabileceğiniz evcil bir "Yunus"a benzetmekten kendimizi alamıyorduk!