Sokak tabiriyle "yanlama" diye adlandırılan drift ülkemizde de, anlamıyla bir spor olma yolunda. Biz de bu konuda en çok emek harcayan isimlerden biri olan Doğukan Manço ile drift üzerine keyifli bir söyleşi yaptık. Doruk Akay'ın çektiği drift fotoğraflarıyla birlikte sosyal medyayı da etkin kullanan Manço, sorularımıza içtenlikle yanıt verdi.
Otomobil tutkusu nereden geliyor?
Aileden, babadan geliyor. Babamın antika ve spor otomobil merakı vardı. Ondan bize de geçti. Yanlış hatırlamıyorsam, bir tane 52 model MG vardı. Sonra bir Jaguar XK 140, bir Rolls-Royce Silver Cloud III ve bir de 1967 Ford Mustang. Daha önce bir de Amerikan vardı ama babam Amerikanlara ilgi duymuyordu. Olsa olsa bir Eldorado veya Corvette Stingray. Daha çok İngiliz otomobillerini severdi. Hayali Aston Martin'di. Bir de Jaguar E-Type isterdi. Zaten koleksiyona da yeni başlamıştı.
Drift dışında, günlük otomobiliniz nedir?
1997 model Renault Clio RSi sahibiyim.
Neden bir Clio?
Ben Clio'ya ciddi bir ömür harcadım. Bütün kazandığım paramı... Hatta ben o Clio'yu, kazandığım ilk parayla aldım. Kendi paramla satın aldığım ilk otomobil.
Bu parayı nasıl kazanmıştınız?
İnternet hizmeti veren bir kuruluşa gençlik sitesi yapıyordum. O zamanlar web tasarımcılığı da yapıyordum. Ama ondan sonra ilgiyi kestim. Bugünkü sistemi takip etmiyorum.
Ama sosyal medyayla aranız iyi. Yarış arasında dahi "tweet" atmayı ihmal etmiyorsunuz…
Takipçilerimi mümkün olduğunca bilgilendirmek istiyorum. Ayrıca onlara bazı hediyeler veriyorum. İlginç bir olay anlatayım. 5.000'inci takipçimi, yanımda co-pilot olarak drifting antremanına götürdüm. O da bana bir RC otomobil hediye etti. Takipçilerimle aramda böyle bir samimiyetim var.
Peki, neden drift?
Çocukken, Amerikan filmlerinde yanlayan otomobilleri görürdüm. Kartingde bunları yapmaya çalışırdım. Daha sonra yaş büyüdü tabi. Annemlerin otomobiliyle gizli gizli geziyordum. Eski evimizin olduğu yerde kum saha vardı. Sabah beş gibi oraya girip, yanlamaya başlardım. Ne oluyor, nasıl oluyor diye çözmeye çalışırdım. Sabahın beşinde imamlar kovalardı. Bir toz kaldırırdık, inanılır gibi değil. Her şeyi berbat ederdik!
Sonraki süreç nasıl gelişti?
O zamanlar yapmaya çalıştığım şeyin drift olduğunu bilmiyordum. Zamanla internet gelişmeye başlayınca, 2000'lerde, Japonların videolarını fark ettim. Daha sonra videolarını araştırmaya başladım. O dönem youtube ne arar... İlgimi çekti bu iş, ama ne olduğunu da bilmiyordum. Kötü bir otomobilim vardı. Daewoo Supersaloon. 130 HP, arkadan itişli. Onunla halı sahalara giriyordum.
Peki, bu noktaya nasıl geldiniz?
Eğitim çağımın bir dönemi ABD'de geçti. Orada biriktirdiğim parayla bir Nissan aldım. Orada ucuzdu. Drift yapanların yakalarına yapıştım ve onlardan nasıl yapılacağını öğrendim. Hızlı geliştim çünkü pist tecrübem vardı. Amerika'da çabuk gelişince, benim lakabım "Türk" olarak kaldı. Türkiye'ye geldim. Burada bir otomobil dergisinin sahibi şov düzenledi. Yurt dışından driftçiler getirdi. Onlarla iletişim kurdum. İşte, "Abi" dedim, "Ben Amerika'da bu işi yapmaya çalışıyorum" falan diye. Sonuçta ülkeye temelli dönüş yaptım, bir otomobil aldım ve onu geliştirdim.
Driftin hayatınızdaki yeri nedir?
Şöyle söyleyeyim, ben drift için para harcıyorum. Hayatımda başka hiçbir şeye bu kadar para harcamıyorum. Bu olmasa belki daha çok seyahat edebilir, başka hobilerimi daha çok destekleyebilirdim. Dolayısıyla beni etkiliyor. Nissan 200SX S14a kullanıyorsunuz.
Bu araca kaç para harcadınız?
Bu araç, bana tahminen 85-90.000 TL'ye mal oldu. Tabi bunu iki veya üç sene içerisinde harcadım. Bu, sponsorsuz yapılacak bir iş değil. Şu an iki sponsorum var. Biri servis, diğeri lastik için. Driftte en çok harcadığınız şey benzin ve lastik. Lastik sponsoru olmazsa olmaz! Benzin de öyle... Daha çok sponsora ihtiyacım var.
Drifte TOSFED de destek vermeye başladı...
Artık TOSFED destek veriyor. Biraz geç kalındı. Güç olmasın diyoruz, ama yine de yetersiz. Drift, dünyada aldı başını gidiyor. Geçen sene, kendi aramızda diyebileceğimiz, Landirenzo 2011 Challenge adında bir şampiyona düzenledik. O, ilk yarışımızdı. Bu sayede drift yapmayı, yarışta öğrendiğimizi de fark ettik. Antremandan farklı bir tecrübe.
Nasıl farklılıklar var?
Son yarışta, çok duygusal sıkıntılar yaşadım. Driftte zamana karşı yarışmıyorsun. Birini geçmen en önemli olay değil. Ama birbirini eliyorsun. Benim karşıma çok sevdiğim bir kardeşim çıkınca moralim bozuldu. Ya o beni eleyecek, ya ben onu. İkisinin de olmasını istemiyorum. Az kalsın, ilk turda eleniyordum. Birinci turda hata yaptım, ama ikinci turda da o hata yaptı ve onunki daha büyük olduğu için elendi. Orada duygusal bir çöküş yaşadım. Ondan sonra geçen yılın birincisi ile karşı karşıya geldim. Bu sefer ikimizin de morali bozuldu. Çünkü birbirimiz için iki sıkı rakibiz. Bu sefer de stres oldum. Bitişe 20 metre kala hata yaptım. Çünkü sürekli takipte olduğumu biliyordum. Psikoloji fark ettiriyor. Antrenmanda spin atarsanız bir şey olmaz ama yarışta böyle değil. Hem antrenmanda maksimum hız ve açılara çıkabiliyorsunuz.
Bu araçla trafikte sorun yaşıyor musunuz? Sonuçta araçta bir sürü modifikasyon var.
Aracı günlük de kullandığımdan, yarış öncesi ve sonrası işlemler yapıyorum. Mesela, yarışa giderken egzozu değiştiriyorum. Ama yarış sonrası, trafik için, bu egzozu sökmem gerekiyor. Şöyle söyleyeyim; o, polisle benim aramdaki diyaloğa bağlı. Onun canını biraz sıkarsam, ne yaparsam yapayım, o aracı bağlar. Bunun bilincindeyim!
Ken Block hakkında ne düşünüyorsunuz? Çok fazla eleştiriliyor.
Ken Block'un iyi bir şovmen olduğunu düşünüyorum. Kendisi de bunu söylüyor. Bence eleştirilmemeli. Adam şov yapıyor, en iyi yarışçıyım diye bağırmıyor. Bunların yanı sıra bir de RC otomobillerle ilgileniyorsunuz.
RC tutkusu nasıl başladı?
Belçika'da okurken, gittiğim okulun RC kulübü vardı. Gözlerime inanamadım. Benim ilkokulumda bırakın RC'yi, çeşitli kollardan başka bir şeyi yoktu. Yurt dışında baktım, uzaktan kumandalı otomobil kulübü, beyzbol kulübü, hokey kulübü gibi kurumlar var. Uzaktan kumandalı araçlarla orada tanıştım. Bunlar, 40-50 km/s hız yapan oyuncaklardı. "Ne diyorsun" falan olmuştum. Benimkiler 20 km/s hız yapmazdı. Koşarak geçerdim. Yıllarca annemlere tutturdum, "Anne, bana bunlardan al'' diye. Bir gün doğum günümde aldılar. Galiba 12 ya da 13'üncü yaşgünümdü. Çok para harcadım. Yemezdim, içmezdim, arkadaşlarımla gezip tozmazdım, bütün paramı RC'ye harcardım. Onlar hamburger yerken, ben tost yerdim. O zamanlar harçlıklar da azdı. Sonuçta ünlü bir ailedendim. Bu yüzden özellikle para vermezdi. Kaçırıp fidye istemesinler, haraç almasınlar diye... Yoksa benim çocukken çok param olmadı.
Yakın zamanda "Binlik Demlik'' adlı bir single çıkarttınız.
Bunun hikayesi albümün arkasında da yazıyor. Babam, 1979 yılında da kendi parçasını remiksleyerek Türk müzik tarihinin ilk remiks parçasını yaptı. Ben de 42 yıl sonra, onun yaptığı bir parçayı remikslemek istedim. Bugünün gençlerine, onun şarkısını, bugünün tarzıyla aktarmak istedim ve başardım.
Yazı: Yunus Emre Kabaoğlu